Simge
New member
İstanbul’da Kaç Köy Var? Bilimsel Merakla Bir Şehir Anatomisi
Selam dostlar,
Bugün forumda biraz şehir bilimi, biraz sosyoloji, biraz da nostalji kokan bir konudan bahsetmek istiyorum: İstanbul’da kaç köy var?
Bu soru, ilk bakışta basit gibi dursa da aslında ardında hem idari hem sosyolojik hem de ekolojik açıdan derin bir hikâye barındırıyor. Modernleşme, kentleşme, göç ve kimlik meselesinin iç içe geçtiği bu soruya birlikte biraz bilimsel ama sade bir gözle bakalım.
---
İstanbul’un “Köy” Tanımı: Bilimsel Bir Başlangıç Noktası
Önce temel bir kavramdan başlayalım: “Köy” nedir? Türkiye’de köy, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 6360 sayılı Büyükşehir Yasası kapsamında tanımlanır. 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan bütün köyler, “mahalle” statüsüne dönüştürülmüştür.
Bu yasa yürürlüğe girmeden önce İstanbul’un 152 köyü bulunuyordu. Ancak yasanın ardından bu köylerin tamamı artık resmî olarak mahalle sayılmaktadır.
Yani teknik olarak “İstanbul’da köy yok” diyebiliriz ama bu sadece idari bir gerçekliktir. Sosyolojik olarak, bu köylerin çoğu hâlâ köy gibi yaşar, köy gibi hisseder.
---
Verilerle İstanbul’un Köy Haritası
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son saha verilerine göre İstanbul’un 39 ilçesi içinde hâlâ kırsal yaşam özellikleri taşıyan 151 mahalle (eski köy) vardır.
Bu mahalleler özellikle şu bölgelerde yoğunlaşır:
- Çatalca: 37 köy
- Silivri: 22 köy
- Şile: 62 köy
- Arnavutköy: 27 köy
- Beykoz: 20 köy
- Pendik, Tuzla ve Adalar: 5 civarında köy yerleşimi
Yani İstanbul’un kırsal karakterli alanları, toplam yüzölçümünün yaklaşık %60’ına yakınına yayılmış durumdadır. İlginç olan şu ki, bu alanlar İstanbul’un nüfusunun sadece %3’ünü barındırıyor. Bu da bize şehrin nasıl yoğun bir kentleşme baskısı altında olduğunu gösteriyor.
---
Köyden Kente: Yasayla Değişen Hayatlar
Köylerin mahalleye dönüşmesi sadece tabelaları değiştirmedi; insanların hayatını da kökten etkiledi.
Eskiden köy muhtarlıkları kendi bütçelerine sahipti, köy halkı kendi tarımsal kararlarını alabiliyordu. Ancak mahalle olduktan sonra bu yetkiler büyükşehir belediyelerine geçti.
Erkeklerin gözünden bu dönüşüm genellikle veri ve üretim odaklı ele alınıyor:
“Artık traktörle tarlaya çıkamıyoruz”, “tarım destekleri azaldı”, “altyapı için daha fazla bekliyoruz.”
Bu ifadeler, köylerin ekonomik yapısının nasıl kırıldığını gösteriyor.
Kadınlar ise durumu daha duygusal ve topluluk merkezli yorumluyor:
“Eskiden komşuluk vardı, şimdi herkes kendi evine kapandı”, “çocuklar köyde doğup şehirde büyüyor, ama köyü tanımıyor.”
Yani köy kimliği sadece üretim biçimiyle değil, sosyal dokusuyla da dönüşüyor.
---
Ekoloji ve Bilim: Köylerin İstanbul İçin Önemi
Bilim insanları uzun süredir İstanbul’un ekolojik dengesinde bu kırsal bölgelerin doğal tampon görevi gördüğünü vurguluyor. Özellikle Kuzey Ormanları, Çatalca Şile hattı ve Riva Deresi çevresi, İstanbul’un oksijen depoları niteliğinde.
İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nin 2021 tarihli ortak raporuna göre, İstanbul’un köylerinde bulunan tarım alanları ve ormanlık bölgeler, şehirdeki karbon emisyonunun yaklaşık %12’sini dengelemeye yardımcı oluyor.
Yani bu köyler, sadece geçmişin bir parçası değil; şehrin geleceğini ayakta tutan ekolojik birer sigorta.
---
Kadınların Sosyal Ekolojiye Katkısı
İstanbul köylerinde yapılan sosyolojik araştırmalar, özellikle kadınların doğayla kurduğu ilişkinin toplumsal dayanışmayı güçlendirdiğini gösteriyor.
Örneğin, Şile’nin Ovacık Köyü’nde kurulan “Kadın Kooperatifi” organik sabun, bal ve reçel üretimiyle hem köy ekonomisini canlandırıyor hem de kadınlara ekonomik bağımsızlık sağlıyor.
Kadınların bakış açısı, köylerin sadece üretim alanı değil, aynı zamanda yaşayan bir sosyal ekosistem olduğunu hatırlatıyor.
Bu yönüyle köyler, İstanbul’un hızla kentleşen yüzüne karşı bir insanlık dengesi oluşturuyor.
---
Erkeklerin Analitik Gözünden: Veriler Ne Söylüyor?
Köylerin dönüşümünü sayılarla okumak isteyen erkek forumdaşlar için biraz daha somut veriye bakalım:
- 1990’da İstanbul nüfusunun %18’i kırsal alanlarda yaşıyordu.
- 2024 itibarıyla bu oran %2,7’ye düşmüş durumda.
- İstanbul’un toplam tarım alanı 1990’da 170 bin hektarken, 2020’de 90 bin hektara indi.
- Buna karşın kırsal bölgelerde internet erişimi oranı %92’ye yükseldi.
Yani köyler kaybolmuyor, form değiştiriyor. Dijitalleşen, yeni üretim modellerine adapte olan köyler doğuyor. Artık bir köylü hem zeytin yetiştirip hem e-ticaretle satış yapabiliyor. Bu da köy kavramının “şehirli” bir evrime girdiğini gösteriyor.
---
Köylerin Geleceği: Bilimsel mi, Duygusal mı?
Burada güzel bir denge noktası var: Bilim köylerin geleceğini planlarken, insanlar köylerin ruhunu korumaya çalışıyor.
Bir yanda veriler, sürdürülebilir tarım, altyapı yatırımları ve nüfus planlaması…
Diğer yanda nostalji, aidiyet, toprağa duyulan saygı…
Kadınlar “çocuklar toprakla tanışsın” derken, erkekler “tarım yeniden desteklensin” diyor.
Aslında iki bakış da aynı yere çıkıyor: Köyleri yaşatmak, insanı yaşatmak demek.
---
Peki Ya Biz, İstanbul’un Köylerini Nasıl Görüyoruz?
Bugün sizce İstanbul’un köyleri hâlâ “köy” mü, yoksa artık şehir hayatının uzantısı mı?
Bir gün Şile’de, Çatalca’da, ya da Riva’da yürürken o köy yollarında gördüğünüz sakinlik sizde ne hissettiriyor?
Köylerin tamamen şehre karışması mı ilerlemedir, yoksa doğayla barışık kalmaları mı bir bilgeliktir?
Haydi dostlar, siz de fikirlerinizi yazın:
İstanbul’un köylerinde yaşamak ister miydiniz?
Yoksa o köylerin sessizliğini sadece hafta sonlarına mı yakıştırıyoruz?
Belki de bilimle duygunun kesiştiği yer, tam da bu sorularda gizlidir.
Selam dostlar,
Bugün forumda biraz şehir bilimi, biraz sosyoloji, biraz da nostalji kokan bir konudan bahsetmek istiyorum: İstanbul’da kaç köy var?
Bu soru, ilk bakışta basit gibi dursa da aslında ardında hem idari hem sosyolojik hem de ekolojik açıdan derin bir hikâye barındırıyor. Modernleşme, kentleşme, göç ve kimlik meselesinin iç içe geçtiği bu soruya birlikte biraz bilimsel ama sade bir gözle bakalım.
---
İstanbul’un “Köy” Tanımı: Bilimsel Bir Başlangıç Noktası
Önce temel bir kavramdan başlayalım: “Köy” nedir? Türkiye’de köy, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 6360 sayılı Büyükşehir Yasası kapsamında tanımlanır. 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı yasa ile büyükşehir belediyesi sınırları içinde kalan bütün köyler, “mahalle” statüsüne dönüştürülmüştür.
Bu yasa yürürlüğe girmeden önce İstanbul’un 152 köyü bulunuyordu. Ancak yasanın ardından bu köylerin tamamı artık resmî olarak mahalle sayılmaktadır.
Yani teknik olarak “İstanbul’da köy yok” diyebiliriz ama bu sadece idari bir gerçekliktir. Sosyolojik olarak, bu köylerin çoğu hâlâ köy gibi yaşar, köy gibi hisseder.
---
Verilerle İstanbul’un Köy Haritası
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son saha verilerine göre İstanbul’un 39 ilçesi içinde hâlâ kırsal yaşam özellikleri taşıyan 151 mahalle (eski köy) vardır.
Bu mahalleler özellikle şu bölgelerde yoğunlaşır:
- Çatalca: 37 köy
- Silivri: 22 köy
- Şile: 62 köy
- Arnavutköy: 27 köy
- Beykoz: 20 köy
- Pendik, Tuzla ve Adalar: 5 civarında köy yerleşimi
Yani İstanbul’un kırsal karakterli alanları, toplam yüzölçümünün yaklaşık %60’ına yakınına yayılmış durumdadır. İlginç olan şu ki, bu alanlar İstanbul’un nüfusunun sadece %3’ünü barındırıyor. Bu da bize şehrin nasıl yoğun bir kentleşme baskısı altında olduğunu gösteriyor.
---
Köyden Kente: Yasayla Değişen Hayatlar
Köylerin mahalleye dönüşmesi sadece tabelaları değiştirmedi; insanların hayatını da kökten etkiledi.
Eskiden köy muhtarlıkları kendi bütçelerine sahipti, köy halkı kendi tarımsal kararlarını alabiliyordu. Ancak mahalle olduktan sonra bu yetkiler büyükşehir belediyelerine geçti.
Erkeklerin gözünden bu dönüşüm genellikle veri ve üretim odaklı ele alınıyor:
“Artık traktörle tarlaya çıkamıyoruz”, “tarım destekleri azaldı”, “altyapı için daha fazla bekliyoruz.”
Bu ifadeler, köylerin ekonomik yapısının nasıl kırıldığını gösteriyor.
Kadınlar ise durumu daha duygusal ve topluluk merkezli yorumluyor:
“Eskiden komşuluk vardı, şimdi herkes kendi evine kapandı”, “çocuklar köyde doğup şehirde büyüyor, ama köyü tanımıyor.”
Yani köy kimliği sadece üretim biçimiyle değil, sosyal dokusuyla da dönüşüyor.
---
Ekoloji ve Bilim: Köylerin İstanbul İçin Önemi
Bilim insanları uzun süredir İstanbul’un ekolojik dengesinde bu kırsal bölgelerin doğal tampon görevi gördüğünü vurguluyor. Özellikle Kuzey Ormanları, Çatalca Şile hattı ve Riva Deresi çevresi, İstanbul’un oksijen depoları niteliğinde.
İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi’nin 2021 tarihli ortak raporuna göre, İstanbul’un köylerinde bulunan tarım alanları ve ormanlık bölgeler, şehirdeki karbon emisyonunun yaklaşık %12’sini dengelemeye yardımcı oluyor.
Yani bu köyler, sadece geçmişin bir parçası değil; şehrin geleceğini ayakta tutan ekolojik birer sigorta.
---
Kadınların Sosyal Ekolojiye Katkısı
İstanbul köylerinde yapılan sosyolojik araştırmalar, özellikle kadınların doğayla kurduğu ilişkinin toplumsal dayanışmayı güçlendirdiğini gösteriyor.
Örneğin, Şile’nin Ovacık Köyü’nde kurulan “Kadın Kooperatifi” organik sabun, bal ve reçel üretimiyle hem köy ekonomisini canlandırıyor hem de kadınlara ekonomik bağımsızlık sağlıyor.
Kadınların bakış açısı, köylerin sadece üretim alanı değil, aynı zamanda yaşayan bir sosyal ekosistem olduğunu hatırlatıyor.
Bu yönüyle köyler, İstanbul’un hızla kentleşen yüzüne karşı bir insanlık dengesi oluşturuyor.
---
Erkeklerin Analitik Gözünden: Veriler Ne Söylüyor?
Köylerin dönüşümünü sayılarla okumak isteyen erkek forumdaşlar için biraz daha somut veriye bakalım:
- 1990’da İstanbul nüfusunun %18’i kırsal alanlarda yaşıyordu.
- 2024 itibarıyla bu oran %2,7’ye düşmüş durumda.
- İstanbul’un toplam tarım alanı 1990’da 170 bin hektarken, 2020’de 90 bin hektara indi.
- Buna karşın kırsal bölgelerde internet erişimi oranı %92’ye yükseldi.
Yani köyler kaybolmuyor, form değiştiriyor. Dijitalleşen, yeni üretim modellerine adapte olan köyler doğuyor. Artık bir köylü hem zeytin yetiştirip hem e-ticaretle satış yapabiliyor. Bu da köy kavramının “şehirli” bir evrime girdiğini gösteriyor.
---
Köylerin Geleceği: Bilimsel mi, Duygusal mı?
Burada güzel bir denge noktası var: Bilim köylerin geleceğini planlarken, insanlar köylerin ruhunu korumaya çalışıyor.
Bir yanda veriler, sürdürülebilir tarım, altyapı yatırımları ve nüfus planlaması…
Diğer yanda nostalji, aidiyet, toprağa duyulan saygı…
Kadınlar “çocuklar toprakla tanışsın” derken, erkekler “tarım yeniden desteklensin” diyor.
Aslında iki bakış da aynı yere çıkıyor: Köyleri yaşatmak, insanı yaşatmak demek.
---
Peki Ya Biz, İstanbul’un Köylerini Nasıl Görüyoruz?
Bugün sizce İstanbul’un köyleri hâlâ “köy” mü, yoksa artık şehir hayatının uzantısı mı?
Bir gün Şile’de, Çatalca’da, ya da Riva’da yürürken o köy yollarında gördüğünüz sakinlik sizde ne hissettiriyor?
Köylerin tamamen şehre karışması mı ilerlemedir, yoksa doğayla barışık kalmaları mı bir bilgeliktir?
Haydi dostlar, siz de fikirlerinizi yazın:
İstanbul’un köylerinde yaşamak ister miydiniz?
Yoksa o köylerin sessizliğini sadece hafta sonlarına mı yakıştırıyoruz?
Belki de bilimle duygunun kesiştiği yer, tam da bu sorularda gizlidir.