Resm-i ispenç nedir ?

Hypophrenia

Global Mod
Global Mod
Resm-i İspenç Nedir? Osmanlı’nın “Gayrimüslim Vergisi” Üzerine Hem Güldüren Hem Düşündüren Bir Sohbet

Selam millet! Şimdi şöyle düşünün: Osmanlı’da yaşıyorsunuz, sabah kahvaltısında pekmezli ekmekle gününüzü planlıyorsunuz. Bir anda kapı çalıyor, memur elinde bir defterle geliyor: “Beyim, resm-i ispenç vakti geldi!” diyip vergi kâğıdını uzatıyor. İşte o anda, tarihin en ilginç vergi sistemlerinden biriyle tanışıyorsunuz. Bugün forumda biraz hem gülerek hem düşünerek bu kavrama bakacağız: resm-i ispenç.

---

İlk Soru: Resm-i İspenç Ne Ola ki?

Resm-i ispenç, Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim reayadan (yani Müslüman olmayan halktan) alınan bir tür toprak vergisiydi. “Resm” kelimesi “vergi” demek, “ispenç” ise muhtemelen Slav kökenli “spensa” kelimesinden türeyip “harç, pay” anlamına geliyordu. Yani kısaca, “gayrimüslim çiftçilerin toprağı işlediği için ödemek zorunda oldukları yıllık bir vergi.”

Ama mesele sadece ekonomik değil; bu vergi, Osmanlı’daki toplumsal hiyerarşinin ve çok dinli yapının da bir aynasıydı. Devlet diyor ki: “Müslümanlar zekât verir, gayrimüslimler ispenç öder.” Herkes sistemde bir şekilde yerini buluyor. Peki bu adil miydi? Orası işin derin felsefi kısmı…

---

Tarih Sahnesinde Resm-i İspenç: “Vergi Ver, Barış İçinde Yaşa” Politikası

Osmanlı’nın en zekice taraflarından biri, farklı din ve milletleri bir arada yaşatacak dengeleri kurmasıydı. Resm-i ispenç bu dengenin bir parçasıydı. Müslüman olan çiftçi “öşür” (ürünün onda birini) verirken, gayrimüslim “ispenç” öderdi.

Ama burada amaç “ayrımcılık” değil, “denge”ydi. Zira Müslümanlar askerlik hizmetiyle yükümlüydü; gayrimüslimler ise genelde bu hizmetten muaftı. Dolayısıyla devlet, “askerlik yoksa vergi var” diyordu. Bir nevi erken dönem “bedelli askerlik” modeli!

İlginçtir, 16. yüzyılda bazı gayrimüslimler Müslüman olup ispençten kurtulmaya çalışınca devlet “Hop! Bu iş öyle kolay değil!” diyerek düzenleme yapmış. Çünkü vergi gelirinden olmak Osmanlı maliyesinin kâbusuydu.

---

Bir Osmanlı Vergi Memurunun Günlüğü Olsaydı...

Düşünün ki 1550’lerde bir vergi memurusunuz. Elinizde defter, köy köy dolaşıyorsunuz.

“Selim oğlu Dimitri? Tamam. İki dönüm toprak, iki akçe ispenç.”

“Ahmet Ağa? Sen öşür ödeyeceksin, ispenç değil.”

O dönemin bürokrasisi aslında bugünkünden çok da farklı değil: herkes bir şey ödemekten şikayetçi, memur sistemin içinde sıkışmış, devlet gelir arayışında.

Ve tabii, köy kahvesinde şu diyaloglar dönüyor olabilir:

– “Yahu kardeşim, ben Müslüman oldum hâlâ ispenç yazmışlar!”

– “Olmaz öyle şey, dilekçeyi kime verdin?”

– “Kadı’ya.”

– “Ha, o zaman bekle üç yıl!”

---

Toplumsal Perspektif: Kadınların ve Erkeklerin Bakışları

Erkekler o dönemde resm-i ispençi genellikle “bir stratejik mesele” olarak görüyordu. Vergi planlaması, mahsul hesabı, devlete olan borç… Yani tam bir “çözüm odaklı düşünme hali.” Örneğin Dimitri Efendi muhtemelen şöyle diyordu:

“Eğer şu yıl verimi artırırsam, ispenç oranını karşılarım. Bir kısmını da pazarda satarım, oh mis.”

Kadınlarsa bu vergiyi daha ilişkisel ve toplumsal çerçevede değerlendiriyordu. Çünkü vergiyi ödeyememek, evin düzenini, aile ekonomisini ve hatta komşuluk ilişkilerini etkiliyordu. “Bu yıl ispenç gecikirse, Maria abla kilerden buğday ödünç verir mi?” gibi endişeler, toplumun dayanışma kültürünü canlı tutuyordu.

Bu fark, aslında bugünün dünyasında da geçerli: biri Excel tablosunda bütçe yaparken, diğeri “komşu desteğiyle” krizi atlatıyor. Farklı ama tamamlayıcı yaklaşımlar.

---

Ekonomi, Kimlik ve Aidiyet: Bir Vergiden Fazlası

Resm-i ispenç, sadece para değil, kimlik meselesiydi. Vergi vermek bir “ait olma biçimi”ydi. Osmanlı’da ispenç ödeyen bir gayrimüslim, sistemin bir parçası olduğunu hissediyordu. Devlet de onun güvenliğini sağlıyordu. Bu, dönemin koşullarında “toplumsal sözleşme”nin pratik haliydi.

Ekonomik olarak bakarsak, ispenç vergisi devlete düzenli gelir sağladı. Tarımın gelişmesi, köylerin güvenliği ve altyapı çalışmaları bu gelirle yürüdü. Hatta bazı kaynaklara göre (Halil İnalcık, 1970), Anadolu’nun birçok köyünde ispenç gelirleriyle camiler, hanlar ve köprüler inşa edildi.

Yani bugünün “vergiyle yol yapıyoruz” argümanı o dönemde de geçerliydi!

---

Kültürel Mizah: “İspenç mi, İspençe mi?” Tartışmaları

Bir forumda konuşuyor olsaydık, eminim başlık şöyle olurdu:

> “Arkadaşlar, resm-i ispenç mi doğru, ispençe mi?”

Ve hemen altına biri cevap yazardı:

> “Kardeşim, sen vergini öde de istersen ispenko de, fark etmez.”

Tarihçiler bile bu konuda hemfikir değil. Çünkü Osmanlı belgelerinde kelimenin farklı yazımları mevcut. Ama önemli olan ad değil, işlev. Yani ispenç, “vergilendirilmiş sadakat”in bir göstergesiydi.

---

Modern Perspektif: Bugün Olsaydı Ne Olurdu?

Şöyle düşünelim: bugün devlet “resm-i ispenç” gibi bir vergi koysaydı, kim öderdi?

– Kripto para yatırımcıları mı?

– Sosyal medya fenomenleri mi?

– Yoksa AI içerik üreticileri mi?

Belki de modern ispenç, “dijital topraklar” üzerinden alınan bir vergi olurdu. Dijital dünyada bile aidiyet, güvenlik ve eşitlik tartışmaları sürüyor. O yüzden, ispenç aslında bize hâlâ çok şey söylüyor: Vergi, sadece devletle değil, birbirimizle olan ilişkimizin de yansıması.

---

Tartışmaya Açık Sorular

1. Resm-i ispenç, adaletli bir sistem miydi yoksa dönemin zorunluluklarından biri mi?

2. Bugünün dünyasında kimlik temelli vergilendirme biçimleri nasıl karşılanırdı?

3. Vergi adaleti, ekonomik gelişmeden daha mı önemlidir?

4. Sizce modern toplumlarda “ispenç”in yerini ne aldı: enflasyon, kira mı yoksa dijital abonelikler mi?

---

Sonuç: Bir Vergiden Fazlası, Bir Toplum Aynası

Resm-i ispenç, tarih kitaplarında küçük bir dipnot gibi görünse de, aslında büyük bir toplumsal hikâyedir. Din, ekonomi, kimlik ve mizahın iç içe geçtiği bir alan… Bir yanda stratejik düşünen erkek köylüler, diğer yanda ilişkisel çözümler üreten kadınlar; hepsi aynı ekonomik sahnenin oyuncularıydı.

Bu vergi sistemi bize şunu hatırlatıyor: Devlet, toplumla birlikte var olur. İspenç, bu ilişkinin bazen gülümseten, bazen düşündüren, ama her zaman öğretici bir örneğidir.

Belki de hepimiz, kendi hayatlarımızda bir çeşit “ispenç” ödüyoruzdur – kimimiz zamana, kimimiz strese, kimimiz hayallere. Ama önemli olan, bu bedelin sonunda nasıl bir toplum inşa ettiğimizdir.